EVRENDEKİ GÜZELLİKLER



Üzerinde yaşadığımız dünya, canlı hayatı için çok özel bir biçimde inşa edilmiştir. Tesadüflerin değil, tamamen bilinçli bir düzenlemenin ürünüdür. Tüm evrene hakim olan kusursuz düzen bizi tek bir sonuca götürür: Evreni sonsuz bir güç ve akıl sahibi alemlerin Rabbi olan Allah'ın yarattığı gerçeğine.

Evreni incelediğimizde sayısız düzen örnekleriyle karşılaşırız. Yaşadığımız dünya da bunlardan sadece biridir. Dünya sahip olduğu tüm özelliklerle, canlılığın sürdürülebilmesine uygun olacak şekilde son derece hassas dengeler üzerinde yaratılmıştır. 

Dünya'nın Güneş'e olan uzaklığı, ekseninin yörüngesine olan eğimi, atmosferdeki dengeler, Dünya'nın kendi etrafında ve Güneş etrafındaki dönüş hızları, Dünya üzerindeki okyanusların, dağların fonksiyonları, canlıların sahip oldukları özellikler ve bunların birbirleriyle olan bağlantıları, Dünya'daki mevcut kompleks sistemlerin birkaçıdır. 

Evrendeki diğer gezegenler ile bir karşılaştırılma yapıldığında Dünya'nın özel olarak tasarlandığı daha net anlaşılır. Örneğin su uzayda çok nadir rastlanan bir bileşimdir. Sıvı halindeki su Güneş Sistemi'nde sadece bizim gezegenimizde vardır. Üstelik Dünya'nın %70'lik bir bölümü sularla kaplıdır. Milyonlarca çeşit canlı bu ortamda hayatlarını sürdürür. Suyun donması, ısıyı çekme ve tutma kapasitesinin bulunması, okyanuslar gibi son derece geniş su kütlelerinin varlığı ve ısının bu sayede Dünya üzerinde dengeli bir şekilde dağılması, hepsi Dünya'ya özgü özelliklerdir. Başka hiçbir gezegende böyle sürekli dönüşüm halinde bulunan bir sıvı kütlesi yoktur.

Üzerinde yaşadığımız Dünya, canlı hayatı için çok özel bir biçimde inşa edilmiştir. Tüm evrene de hakim olan bu kusursuz düzen, Allah’ın bizlere sunduğu bir güzelliktir. Allah'ın bu kusursuz yaratışı Kuran'da şöyle haber verilir: 

"O, biri diğeriyle 'tam bir uyum'içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman'ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk'göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir." (Mülk Suresi, 3-4)
ALLAH EVRENİN HER KÖŞESİNİ GÜZELLİKLERLE DONATMIŞTIR


Sonsuz ilim ve kudret sahibi olan Yüce Allah insanları, güzelliğe sevk eden bu isteklerine kolayca ulaşabilmeleri ve zevk alabilmeleri için tüm evrenin her köşesini Cemil (güzel), Musavvir (tasvir eden, şekil ve suret veren), Sani (Sanatçı) ve Bedi (örneksiz yaratan) isimlerinin tecellileri olarak yaratmıştır. Örneğin;
  • Güneş'in doğuşunda gökyüzünde oluşan görsel şölen niteliğindeki muhteşem manzarada Allah'ın Sani isminin tecellilerini seyrederiz. Bir kelebeğin kanatlarındaki kusursuz simetriyi fark ettiğimizde Allah'ın Musavvir yani tasvir eden, şekil veren isminin tecellisini görürüz.
  • İhtişam ve kudretindeki güzellikle kainatın, galaksilerin, gezegenlerin, canlıların, hatta tek bir hücrenin olmadığı bir zamanda, dilemesi ve 'OL' demesiyle atomlardan, moleküllerden, hücrelerden, canlılardan, gezegenlerden, yıldızlardan, galaksilerden oluşan, gözün kavrayış gücünün yetersiz kaldığı sonsuz bir alemi düşündüğümüzde Allah'ın Bedi; örneksizce yaratan isminin tecellisine hayran oluruz.
  • Çok güzel bir insan yüzü gördüğümüzde; teninin, gözlerinin güzelliği; yüzündeki simetrinin mükemmelliği karşısında içimizde bir aydınlık ve ferahlık hissettiğimizde Allah'ın Cemil; güzel olan isminin bir tecellisini sevmiş ve beğenmiş oluruz.

İnsan, "…Bizden kendilerine güzellik geçmiş bulunanlar…" (Enbiya Suresi, 101) ayetiyle bildirildiği üzere Allah'ın ruhundan üfleyerek yarattığı bir varlıktır. Güzelliği arayan her insan farkında olmasa da aslında Allah'ın eşsiz sanatından, kudretinden, ilminden, güzelliğinden ruhuna zevk veren bir parçayı arıyor demektir. Güzellikten alınan zevk de Hz. Muhammed (sav)'in “Allah güzeldir ve güzeli sever” (Tirmizi, edeb 41) hadisinden anladığımız üzere Allah'ın bu özelliğinin kulunun üzerindeki tecellisidir. Allah güzeli sever, O'nun ruhunu taşıyan kulları da güzeli severler. Ve yalnızca Allah’ın yarattığı bu güzellikleri görebilen insanlar düşünür ve öğüt alabilir.

DÜNYANIN GÜNEŞE UZAKLIĞI
Mavi Gezegen Dünya mucizevi bir biçimde, üzerinde var olan tüm canlılığı koruyup gözetecek hassaslıkta, sayılamayacak kadar çok özellikle yaratılmıştır. Dünya Güneş'e Venüs kadar yakın ya da Satürn kadar uzak olsaydı, yaşama imkan verecek bir ısı değerine sahip olamazdı. Evrendeki dev ısı yelpazesi içinde canlı yaşamına izin veren ısı aralığı, çok dar bir aralıktır. İşte Dünyamız, tam bu ısı aralığı içinde yer alır. Yeryüzündeki bu büyük denge ve yeryüzü üzerindeki tüm canlılar, Allah'ın varlığının ve yaratma sanatının kanıtlarındandır. Bu dengedeki çok ufak bozulmalar filmlere konu olan felaketler zincirinin başlangıcı olacaktır.  Dünya ve Güneş’in konumu da  üstün akıl sahibi Allah’ın bize verdiği, görmezden gelinemeyecek  bir nimettir.

DÜNYANIN BÜYÜKLÜĞÜNDEKİ GÜZELLİK
Dünyamızın büyüklüğü üzerinde biraz düşünmek de Allah'ın tüm canlılar üzerindeki rahmetini görmemizi sağlar. Yerkürenin özelliklerini incelediğimizde, üzerinde yaşadığımız bu gök cisminin tam olması gerektiği büyüklükte olduğunu görürüz. Amerikalı jeologlar Dünya'nın bu yönden yaşam için "uygunluğu"nu "Dünya'nın büyüklüğü tam olması gerektiği kadardır. Daha küçük olsa yerçekimi çok zayıflayacak ve atmosferi Dünya'nın etrafında tutamayacaktı, daha büyük olsaydı bu kez de yerçekimi çok artacak ve bazı zehirli gazları da tutarak atmosferi öldürücü hale getirecekti..." şeklinde ifade etmektedirler. Allah'ın var ettiği bu ince plan ve hassas denge sayesinde dünya üzerinde canlılık devam edebilmektedir. Bu, Allah'ın kulları üzerindeki sonsuz şefkatinin güzel bir örneğidir.
DÜNYADAKİ ISININ ÖZEL DAĞILIMI
Dünya'nın ideal olan ısısının, gezegen içinde dengeli olarak dağılması da hayati önem taşır. Bu dengenin sağlanması için çok özel bazı tedbirler alınmıştır. Dünya'nın ekseninin 23° 27´ lık eğimi, kutuplarla ekvator arasında oluşabilecek yüksek ısı farklarını önler. Eğer bu eğim olmasaydı, kutup bölgeleriyle ekvator arasındaki sıcaklık farkı çok daha artacak ve yaşanabilir bir atmosferin varlığı imkansızlaşacaktı. Yeryüzü şekilleri de ısının dengeli dağılımına yardımcı olur. Dünya'nın ekvatoru ile kutupları arasında yaklaşık 100°C'lik bir ısı farkı vardır. Eğer böyle bir ısı farkı fazla engebesi olmayan bir yüzeyde gerçekleşmiş olsaydı, hızı saatte 1.000 km'ye varan fırtınalar Dünya'yı allak bullak ederdi. Oysaki yeryüzü, ısı farklarından dolayı ortaya çıkabilecek şiddetli hava akımlarını durduran engebelerle donatılmıştır.

Çoğu insanın varlığını son derece doğal karşıladıkları ve alışkanlık gözü ile baktıkları pek çok özellik asıl olarak Allah'ın kullarına olan merhametinin ve İlahi korumasının delilleridir. Çünkü yeryüzünde düzeni sağlayan yüzlerce fizik yasasının şu an oldukları şekilleriyle var olmaları için hiçbir zorlayıcı neden yoktur. Ancak Allah koruyucuların en hayırlısıdır.
ENERJİ DÖNÜŞÜM SİSTEMLERİ
Dünya, Güneş'ten sürekli bir enerji akışına maruz kalmaktadır, canlılık enerjisini Güneş'ten almaktadır. Ancak bir sisteme dışarıdan enerji girmesi, o sistemi düzenli hale getirmek için yeterli değildir. Bu enerjiyi kullanılabilir hale getirecek özel mekanizmalar gerekir. Örneğin bir arabanın, benzindeki enerjiyi işe dönüştürmesi için motora, transmisyon sistemlerine ve bunları idare eden kontrol mekanizmalarına ihtiyaç vardır. Böyle bir enerji dönüştürücü sistem olmasa, arabanın benzindeki enerjiyi kullanabilmesi mümkün olmayacaktır.

Güneş enerjisi de, canlılardaki inanılmaz komplekslikteki enerji dönüşüm sistemleri (örneğin bitkilerdeki fotosentez, insan ve hayvanlardaki sindirim sistemleri) sayesinde kimyasal enerjiye çevrilebilmektedir. Bu enerji dönüşüm sistemleri olmasa hiçbir canlı varlığını devam ettiremez. Güneş'in, enerji dönüşüm sistemi olmayan bir canlı için, yakıcı, eritici ve parçalayıcı bir enerji kaynağı olmaktan başka bir anlamı yoktur. Bu durum, bütün evreni yoktan vareden Allah’ın benzersiz yaratmasıdır.



DÜNYANIN YARATILIŞINDAKİ GÜZELLİKLER



Dünya'nın kendi etrafındaki dönüşü canlılar için en uygun hızdadır. Güneş Sistemi'ndeki diğer gezegenlere baktığımızda bunların da geceyi ve gündüzü yaşadıklarını görürüz. Ancak zaman farkları Dünya'nınkinden çok daha uzun olduğu için gündüz ve gece arasındaki sıcaklık farklılıkları da çok fazladır. Diğer gezegenlerin atmosferindeki şiddetli rüzgar hareketleri, bu dengeli dönüş sayesinde Dünya atmosferinde yaşanmaz.
İnsanlar bazı şeylerle ilk kez karşılaştıklarında, ondaki olağanüstülüğü anlayabilirler ve bu, onların düşünmelerine, gördükleri şeyi inceleyip araştırmalarına neden olabilir. Ancak bir süre sonra bu söz konusu şeye karşı bir alışkanlık oluşur ve artık ilk başta olduğu kadar etkilenmemeye başlarlar. Özellikle de hemen her gün karşılaştıkları bir varlık veya olay, artık onlar için "sıradan" bir konu haline gelir. İşte Dünya'nın varlığı, konumu, korunması ve içinde bulunduğu şartlar için de aynı şey geçerlidir. Ancak Allah’ın yaratışında öyle mucizevi yönler vardır ki, bunları görebilmek ve Allah’ın gücünü gereği gibi takdir edebilmek aslında hiç de zor değildir.
DÜNYAYI SARAN GÜZELLİKLER
Atmosferi oluşturan gazların cinsleri ve atmosfer içindeki miktarları da yalnızca insanın değil, yeryüzündeki tüm canlıların varlığı için son derece önemlidir. Atmosferdeki gazların Dünya üzerinde tam gerektiği oranlarda oluşması ve bu oranların sabit kalması da pek çok hassas dengenin birarada bulunmasıyla gerçekleşir.
Dünya'nın atmosferi, yaşam için gerekli son derece özel şartlar biraraya getirilerek yaratılmış olağanüstü bir karışımdır. Dünya atmosferi %77 azot, %21 oksijen ve %1 oranında karbondioksit ve argon gibi diğer gazların karışımından oluşur. İnsan ve kompleks bedenlere sahip diğer canlıların enerji elde etmek için kullandıkları çoğu kimyasal reaksiyon oksijen sayesinde gerçekleşir. İşte biz de bu nedenle sürekli olarak oksijene ihtiyaç duyarız ve bu ihtiyacı karşılamak için solunum yaparız. Soluduğumuz havadaki oksijen oranı son derece hassas dengelerle tespit edilmiştir. Eğer atmosferin içindeki gazların karışımı daha farklı olsa dünya üzerinde canlılığın oluşması mümkün olmayacaktı. Ama Rabbimiz atmosferi kusursuz bir düzen içinde, canlılığın yaşamına olanak verecek şekilde var etmiştir ve rahmetinin bir delili olarak bu dengeyi muhafaza etmektedir. Bu mükemmel işleyen sistemi oluşturan ancak ve ancak her atoma, her moleküle hakim olan sonsuz ilim sahibi Allah'tır. Allah'ın sonsuz kudreti dışında hiçbir güç bu atomları oksijen ve ozon gazı molekülleri olarak farklı oranlarda biraraya getiremezdi. Atmosfer çok zor nefes almamıza neden olabilecek kadar ağır ve kokulu gazlardan oluşabilir, tüm insanlar çok zor nefes almak durumunda kalabilirlerdi. Ancak sonsuz merhamet sahibi olan Rabbimiz atmosferi insanın en rahat nefes alabileceği şekilde var etmiştir. Bu, Allah'ın kulları üzerindeki korumasıdır. Allah kullarını koruyan, gözeten ve muhafaza edendir, Hafızdır.
Bir ayette "… Siz O'na hiçbir şeyle zarar veremezsiniz. Doğrusu benim Rabbim, herşeyi gözetleyip-koruyandır." (Hud Suresi, 57) şeklinde buyurulmuştur. Kainat üzerinde bu karmaşık ve milyarlarca detayla bezenmiş olan sistemi yaratan ve bunun her anını kontrol eden, muhafaza eden Allah'tır. O herşeyi yoktan var etmiş ve bu varoluşun her saniyesine, her dakikasına sonsuz aklıyla ve gücüyle hükmederek kusursuz bir düzen oluşturmuştur. Ve halen de bu düzeni an an yaratmakta, gözetlemekte ve korumaktadır. Nitekim Allah "... Senin Rabbin, gerçekten gözetleme yerindedir." (Fecr Suresi, 14) ayeti ile bu gerçeğe işaret etmektedir.


BİZİ KORUYAN TAVAN
Çoğunlukla pek farkında olmayız, ama her gezegene olduğu gibi Dünya'ya da çok sayıda göktaşı düşmektedir. Diğer gezegenlere düştüklerinde dev kraterler açan bu göktaşlarının Dünya'ya zarar vermemelerinin nedeni, gezegenimizi saran atmosferin düşmekte olan göktaşlarına karşı büyük bir direnç göstermesidir. Göktaşı bu dirence fazla dayanamaz ve sürtünmeden dolayı yanarak büyük bir kütle kaybına uğrar. Böylece, büyük felaketlere yol açabilecek bu tehlike, atmosfer sayesinde savuşturulmuş olur. 

Kuran'da, atmosferin yaratılışındaki bu özellik şöyle bildirilmektedir: "Gökyüzünü korunmuş bir tavan kıldık, onlar ise bunun ayetlerinden yüz çevirmektedirler." (Enbiya Suresi, 32) Gökyüzünün "korunmuş bir tavan" oluşunun en önemli örneklerinden biri Dünya'yı saran manyetik alandır. Atmosferin en üst tabakası "Van Allen" isimli bir manyetik kuşaktan oluşur. Bu kuşak Dünya'nın çekirdeğinin sahip olduğu özellikler nedeniyle ortaya çıkmıştır. Çekirdek, demir ve nikel gibi manyetik özelliği olan ağır elementleri içerir. Ancak bunlardan daha önemlisi çekirdeğin iki farklı yapıdan oluşmuş olmasıdır: İç çekirdek katı, dış çekirdek ise sıvı haldedir. Çekirdeğin bu iki katmanı birbiri etrafında hareket eder. Bu hareket ağır metaller üzerinde bir çeşit mıknatıslanma etkisi yaparak bir manyetik alan oluşturur. İşte Van Allen Kuşakları bu manyetik alanın, atmosferin en dışına kadar ulaşan bir uzantısıdır. Bu manyetik alan sayesinde Dünya, uzaydan gelebilecek olan tehlikelere karşı korunmuş olur.
Başka gezegenlerin bu tür "korunmuş tavan"lardan yoksun olması, Dünya'yı Allah'ın özel olarak yarattığının bir başka göstergesidir. Örneğin, Mars gezegeninin çekirdeği katıdır ve bu nedenle etrafında da manyetik bir koruma söz konusu değildir. Mars'ın büyüklüğü Dünya'nınki kadar olmadığı için çekirdekte sıvı kısmı oluşturacak kadar bir basınç doğuramamıştır. Ayrıca gezegenin uygun büyüklükte olması da manyetik alan için yeterli değildir. Örneğin, Venüs'ün çapı yaklaşık Dünya'nın çapı kadardır. Kütlesi Dünya'nınkinden ancak %2 daha azdır ve ağırlığı da hemen hemen Dünya'nınkine eşittir. Dolayısıyla hem basınç açısından, hem de diğer nedenlerle Venüs'te de metalik bir sıvı çekirdek kısmının oluşması kaçınılmazdır. Buna rağmen Venüs'te de manyetik alan yoktur. Bunun sebebi Venüs'ün Dünya'ya göre oldukça yavaş dönmesidir. Dünya kendi etrafındaki turunu 1 günde tamamlarken Venüs bir turu 243 günde tamamlar.
Dünya'nın "korunmuş tavan"ını oluşturan manyetik alanın var olması için, Ay'ın ve komşu gezegenlerin büyüklükleri ve Dünya'ya olan uzaklıkları da önemlidir. Komşu gezegenlerden birinin şimdikinden büyük olması, o gezegene büyük bir çekim kuvveti kazandıracaktı. Komşu gezegenin sahip olacağı bu büyük çekim kuvveti, Dünya'nın çekirdeğindeki katı ve sıvı kısımlardaki hareket hızını değiştirecek, bugünkü şekilde bir manyetik alanın oluşmasına engel olacaktı. 

Kısacası Dünya göğünün "korunmuş tavan" özelliğine sahip olması, Dünya'nın çekirdeğinin yapısı, dönüş hızı, gezegenler arası uzaklık ve gezegenlerin kütleleri gibi pek çok değişkenin en uygun noktada birleşmesini gerektirmektedir. Tüm bunlar şu gerçeği bir kez daha göstermektedir: Üzerinde yaşadığımız Dünya, canlıların hayatı için çok özel bir biçimde inşa edilmiş bir güzelliktir.

JÜPİTER’İN ÖNEMİ




Son astronomik bulgular, sistemdeki diğer gezegenlerin varlığının, Dünya'nın güvenliği ve yörüngesi için büyük önem taşıdığını göstermiştir. Jüpiter'in konumu buna bir örnektir. Güneş Sistemi'nin en büyük gezegeni olan Jüpiter, varlığıyla aslında Dünya'nın dengesini sağlamaktadır. Astrofizik hesaplamalar, Jüpiter'in bulunduğu yörüngedeki varlığının, sistemdeki Dünya gibi diğer gezegenlerin yörüngelerinin istikrarlı olmasını sağladığını ortaya çıkarmıştır. Jüpiter'in Dünya'yı koruyucu ikinci bir işlevini ise, gezegen bilimci George Wetherill "Jüpiter Ne Kadar Özel" adlı bir makalede şöyle açıklar:Jüpiter'in bulunduğu yerde eğer bu büyüklükte bir gezegen var olmasaydı, Dünya, gezegenler arası boşlukta gezinen meteorlara ve kuyrukluyıldızlara yaklaşık bin kat daha fazla hedef olurdu... Eğer Jüpiter olduğu yerde olmasaydı, şu anda biz de Güneş Sistemi'nin kökenini araştırmak için var olamazdık. 
Kısacası yaratılmış herşey gibi, Güneş Sistemi'nin yapısı da insan için özel bir tasarıma sahiptir. Ve bu da Allah’ın bizlere sunduğu olağanüstü bir güzelliktir.

GÜNEŞ SİSTEMİNİN YERİ
Güneş Sistemi, Samanyolu galaksisinin merkezinde değil, dev kollarından birinin kıyısında yer almaktadır. Acaba bu bizim için nasıl bir avantajdır? Michael Denton, Nature's Destiny (Doğanın Kaderi) adlı kitabında bu konuda şöyle yazar:Son derece çarpıcı olan bir başka gerçek, evrenin sadece bizim varlığımıza ve biyolojik ihtiyaçlarımıza olağanüstü derecede uygun olması değil, aynı zamanda bizim onu anlamamıza da son derece uygun olmasıdır... Güneş Sistemimiz'in bir galaktik kolun kıyısında bulunması, bizim geceleri gökyüzünü inceleyerek uzak galaksileri görebilmemizi ve evrenin genel yapısı hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlamaktadır. Eğer bir galaksinin merkezinde yer alsaydık, hiçbir zaman bir spiral galaksinin yapısını gözlemleyemez ya da evrenin yapısı hakkında bir fikir sahibi olamazdık.


Bir başka deyişle, evrenin fiziksel yasaları gibi Dünya'nın uzaydaki konumu da, bu evrenin insan yaşamı için tasarlanmış olduğunu gösteren kanıtlar içermektedir.  Yani evrenin Allah tarafından yaratılmış ve düzenlenmiş olduğu, apaçık bir gerçektir. Allah yarattığı diğer güzellikleri de gözlemleyebilmemiz için, Güneş Sistemimizin yerini de özel olarak tasarlamıştır.
Kimi insanların bunu kavrayamamalarının nedeni, samimi ve ön yargısız bir biçimde düşünememeleridir. Oysa samimi olarak düşünen her akıl sahibi insan, evrende hiçbir şeyin amaçsız ve başıboş olmadığını, "Biz gökyüzünü, yeryüzünü ve ikisi arasında bulunan şeyleri batıl olarak yaratmadık. Bu, inkâr edenlerin zannıdır..." ayetiyle bildirildiği gibi, Allah tarafından insan için yaratılmış ve düzenlenmiş olduğunu anlar. (Sad Suresi, 27)

DAĞLARIN YARATILIŞINDAKİ GÜZELLİKLER
Dağlar, yeryüzü kabuğunu oluşturan çok büyük tabakaların hareketleri ve çarpışmaları sonucunda meydana gelir. Hareket eden iki tabaka çarpıştığı zaman daha dayanıklı olanı ötekinin altına girer. Üstte kalan tabaka kıvrılarak yükselir ve dağları meydana getirir. Altta kalan tabaka ise yeraltında ilerleyerek aşağıya doğru derin bir uzantı meydana getirir. Yani dağların yeryüzünde gördüğümüz kütleleri kadar, yeraltına doğru ilerleyen derin uzantıları da vardır. Yani dağlar manto denen tabakaya derinlemesine saplanmaktadır.
Bu özellikleri sayesinde dağlar, yeryüzü tabakalarının birleşim noktalarında yer üstüne ve yeraltına doğru uzanarak bu tabakaları birbirine perçinler. Bu şekilde, yerkabuğunu sabitleyerek mağma tabakası üzerinde ya da kendi tabakaları arasında kaymasını engeller. Kısacası dağları, tahtaları birarada tutan çivilere benzetebiliriz. Dağların bu perçinleme özelliği, son derece hareketli bir yapısı olan yerkabuğunu adeta sabitleyerek sarsıntıları büyük ölçüde engeller.
Son derece ihtişamlı bir görüntüye sahip olan dağların varlığı yeryüzündeki başka dengelerin sağlanması bakımından da son derece önemlidir. Özellikle ısının dengeli bir biçimde dağılımında dağlar önemli bir faktördür. 
Dünya'nın ekvatoru ile kutupları arasında yaklaşık 100°C'lik bir ısı farkı vardır. Eğer böyle bir ısı farkı fazla engebesi olmayan bir yüzeyde gerçekleşmiş olsaydı, hızı saatte 1000 km'ye varan fırtınalar Dünya'yı allak bullak ederdi. Oysa yeryüzünde, ısı farkından dolayı ortaya çıkması muhtemel kuvvetli hava akımlarını bloke edecek engebeler vardır. Bu engebeler, yani sıradağlar, Çin'de Himalayalar'la başlar, Anadolu'da Toroslar'la devam eder ve Avrupa'da Alpler'e kadar sıradağlar halinde uzanarak batıda Atlas Okyanusu, doğuda Büyük Okyanus'la birleşir. 
Yeryüzündeki bütün detaylarda olduğu gibi dağlarda da tecelli eden Allah'ın sonsuz sanatıdır. Yaşadığımız Dünya'yı bizim için kusursuz bir biçimde Allah yaratmıştır. İnsana düşen ise dünya üzerinde bu ihtişamlı yapıları görerek, Allah'a kulluk etmeyi hayatının en önemli gerçeği olarak kabul etmesi ve sadece bunun için çalışmasıdır. Çünkü insan sayısız nimete muhtaçtır ama Allah hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır.

BUZ SUDAN HAFİF OLMASA SUDA YAŞAM YOK OLURDU
Suyun en ilginç ve önemli özelliklerinden biri, diğer tüm maddelerin aksine, katı halinin sıvı halinden -yani buzun sudan- daha hafif olmasıdır. Bu nedenle, denizlerde donma üst taraftan başlar, çünkü donan tabaka, suyun diğer sıvı kesiminden daha hafiftir. Bu sayede, denizin tümünün donması ve canlılığın yok olması tehlikesi ortadan kalkar. Çünkü donan ve üste çıkan tabaka, denizin altta kalan sıvı kısmını dışardaki soğuk havadan izole eder.
Eğer buz, sudan ağır olsaydı (ki normalde olması beklenecek durum da budur) bu kez denizler de alttan donmaya başlayacaktı. Bu durumda, söz konusu izolasyon gerçekleşmediği için denizlerin tümü kolayca donabilir ve sudaki yaşam yok olabilirdi. Donan su, sıvı sudan daha çok yer kapladığı için, donan denizler eskisine göre daha çok yer kaplayacak ve diğer denizlerin yükselip taşmasına neden olacaktı.
Bunun yanısıra, suyun en ağır halinin, +4°C'deki hali olması da yaşam için büyük önem taşır. Denizlerde +4°C ısıya ulaşan su en ağır konumunda olduğundan dibe çöker. Bu nedenle yüzeyi buz dağları ile kaplı denizlerin dibi daima sıvı haldedir ve canlıların yaşayabileceği +4°C'lik bir ısıdadır. Aynı şekilde kış aylarında buz tabakası ile kaplanan göl ve nehirlerin de alt kısımları yaşama elverişlidir. Canlılığın devamı için Allah, genelleme bile yaparak sayamayacağımız kadar güzellik yaratmıştır.

SUYUN GEÇ ISINIP-SOĞUMASINDAKİ GÜZELLİK
Suyun önemli bir özelliği de buharlaşma ve donma hızının çok yavaş olmasıdır. Yaz aylarında gündüz sıcağı ile çok çabuk ısınan kumun, gece ile birlikte çok çabuk soğuduğu bilinir. Buna karşın, deniz suyu sıcaklığı gece ile gündüz arasında ancak 2-3 derece fark etmektedir. Bunun nedeni suyun ani ısınmalarda veya soğumalarda sahip olduğu sıcaklığı bir ölçüde koruyarak buharlaşma ve donma olayını geciktirmesidir. Suyun bu etkisini yeryüzünün tamamı için düşünecek olursak, okyanuslarda ve atmosferde sıvı veya buhar halde bulunan suyun Dünya'nın sıcaklığında en önemli rolü oynadığı görülür. Yeryüzünü kaplayan sular, Dünya'nın güneş ışınlarına maruz kalan kısmında sıcaklığı emerek fazla ısınmayı engeller. Aynı şekilde güneş ışını alamayan kısımlarda ise okyanuslar ve diğer sular sahip oldukları ısı sayesinde kalorifer görevi görerek sıcaklığın fazla azalmasını önlerler.
 Böylece gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkı daima insanların ve diğer canlıların dayanabileceği bir sınırda kalmaktadır. Dünya üzerindeki su miktarının karalara oranı daha az olmuş olsaydı, gece ile gündüz sıcaklıkları arasındaki fark çok artacak, Dünya çöle dönecek ve yaşam imkansızlaşacak ya da en azından çok zorlaşacaktı. Ancak, Allah’ın yaratmasındaki her sebep mükemmeldir.
RENGARENK DÜNYA
Dünya rengarenk olmasaydı, herşey nasıl olurdu?"
Hiçbir rengi olmayan bir deniz veya bir dağ manzarasından veya bir çiçekten şimdi aldığımız gibi zevk alabilir miydik? Gökyüzünün, meyvelerin, kelebeklerin, giyeceklerin, insanların yüzlerinin görüntüleri şimdi olduğu gibi zevk verir miydi? Rengarenk, cıvıl cıvıl bir dünyada yaşıyor olmamız bize Rabbimizin verdiği bir nimettir. Doğada gördüğümüz her renk, canlılardaki renklerin birbirleriyle olan kusursuz uyumu Allah'ın eşsiz sanatının ve benzersiz yaratışının delilleridir. Örneğin bir çiçeğin ya da bir kuşun sahip olduğu renkler ve bu renklerin birbirleriyle uyumu veya renkler arasında yumuşak geçişler olması, doğada hiçbir rengin gözümüzü rahatsız etmemesi, örneğin denizlerin, gökyüzünün, ağaçların renklerinin bizlere rahatlık verecek, gözümüzü yormayacak tonlarda olmaları Allah'ın yaratışının kusursuzluğunu gösterir. Tüm bunları düşünen bir insan, çevresinde gördüğü herşeyin Allah'ın sonsuz ilminin ve kudretinin bir eseri olduğunu anlar. Allah'ın bizlere verdiği tüm bu nimetler karşısında ise "içi titreyerek" Allah'tan korkup sakınır ve nankörlük eden bir insan olmaktan Allah'a sığınır. Allah, Kuran'da renklerin varlığını hatırlatarak, ancak alim olanların yani düşünüp araştıran ve bunlardan sonuç çıkaran insanların Allah korkusuna sahip olduklarını şöyle bildirir:Allah'ın gökyüzünden su indirdiğini görmedin mi? Böylece Biz onunla, renkleri değişik olan meyveler çıkardık. Dağlardan da beyaz, kırmızı renkleri değişik ve siyah yollar (kıldık). İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da renkleri böyle değişik olanlar vardır. Kulları içinde ise Allah'tan ancak alim olanlar 'içleri titreyerek-korkar'. Şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, bağışlayandır. (Fatır Suresi, 27-28)
Allah’ın yarattığı güzellikleri görerek, üzerinde düşünmek , O’nun gücünü gereği gibi takdir edebilmemize neden olur. Bu da, Allah’ın bizlere emridir.

DOĞADAKİ GÜZELLİKLER


İnsanın doğada gördüğü tüm güzellikler, Allah'ın üstün ve benzersiz yaratma gücünün delilleridir. Cennet ise dünyadaki güzelliklerle kıyaslanamayacak kadar kusursuz olacaktır.
Allah'a iman eden insan doğada gördüğü güzellikler karşısında Rabbimiz'i tesbih eder. Var olan tüm güzellikleri herşeyin hakimi olan Allah'ın yarattığının farkındadır. Tüm güzelliklerin Allah'a ait olduğunu, O'nun Cemal sıfatının tecellileri olduğunu bilir.
İnsan doğada gezerken karşısına her zamankinden fazla güzellik çıkar. Tek bir ottan sarı bir papatyaya, kuşlardan karıncalara kadar herşey üzerinde düşünmeyi gerektiren ayrıntılarla doludur. İnsan bunlar üzerinde düşündükçe Allah'ın güç ve kudretini anlar.
Örneğin kelebekler son derece estetik ve göze hoş gelen varlıklardır. İncecik tül gibi kanatlarının üzerindeki simetri, desenlerin elle çizilmiş gibi son derece muntazam olması, birbiriyle uyumlu, fosforlu renkleri ile Allah'ın benzersiz sanatının ve üstün yaratma gücünün delillerindendir. 
Aynı şekilde yeryüzündeki sayısız çeşitteki bitkiler ve ağaçlar da Allah'ın yarattığı güzelliklerdendir. Her biri birbirinden tamamen farklı renklere sahip çiçekler, farklı görünümdeki ağaçlar insanlara zevk verecek görünümde yaratılmışlardır. 
İman eden kişi, gül, menekşe, papatya, sümbül, orkide, karanfil ve diğer çiçeklerin nasıl olup da bu kadar pürüzsüz yüzeyleri olduğunu, tomurcuğun içinden hiçbir buruşukluk olmadan dümdüz ütülenmiş gibi nasıl çıkabildiklerini düşünür. 
Allah'ın yarattığı bir diğer güzellik de bu çiçeklerin olağanüstü kokularıdır. Örneğin bir gülün sürekli etrafına yaydığı, hiç değişmeyen yoğun bir kokusu vardır. En son teknolojiyle bile bu gül kokusunun birebir benzeri yapılamamaktadır. Laboratuvarlarda bu kokunun taklidi yapılmaya çalışıldığında ortaya çıkan sonuç son derece yetersizdir. Bir gülün kokusuna benzetilmeye çalışılarak üretilen kokular genellikle insanda rahatsızlığa neden olan ağır kokulardır. Oysa gül kokusu insanda hiçbir rahatsızlığa neden olmaz. 
İman eden kişi bunların her birinin insanın Allah'ı tesbih etmesi, yarattığı güzelliklerde Allah'ın sanatını ve ilmini tanıyabilmesi için yaratılan varlıklar olduğunu bilir. Bu nedenle bahçesinde gezerken bu güzellikleri gördüğünde"MaşaAllah, Allah'tan başka kuvvet yoktur" (Kehf Suresi, 39) diyerek Allah'ı yüceltir. Allah'ın tüm bu güzellikleri insanların hizmetine sunduğunu ve ahirette bunlarla kıyas edilemeyecek üstünlükteki güzellikleri iman edenlere vereceğini hatırlar. Ve bundan dolayı Rabbimiz'e karşı duyduğu sevgi kat kat artar.